18 Aralık 2011

can taşımıyor mu?

ben bu yazıyı bugün, mısırdaki protesto yapan halktan biri olan o kadının göğsüne acımasızca tekme atan o polise yazıyorum.

senin eşin var mı? kardeşin, ablan, annen var mı? çünkü eğer yoksa ancak bir insan bir insana bu kadar şiddet uygulayabilir. ama hayır var ise demek ki çok zorlu bir çocukluk ve ergenlik dönemi geçirdin... aldığınız polis eğitimi acaba size insanlara karşı zalim olmayı, elinizde silah varken kraldan çok kralcı olmayı, insanları öldüresiye dövmeyi mi kapsıyor? can taşıyor ya o insan! hayvan bile olsa can taşıyor! insanlara ceza uygulaması olarak onları hapse kapatmamalıyız; böyle suçlara, böyle davranışlar sergileyen insanlara aynı davranışları sergileyerek çektirdikleri acının nasıl bir şey olduğunu yaşatmalıyız diye düşünüyorum. evet, bu konuda faşistim.

ben bu yazıyı türk polisine de yazıyorum. sanki sizin bir farkınız var! esasında siz onlardan çok daha kötüsünüz. onlar en azından daha bilinçsiz, türkiyeden daha geride görülebilecek bir toplum. siz yıllarca eğitim aldığı halde adam olamamış hayvanlardan oluşuyorsunuz. doğruyu söylemek gerekirse izmirdeki dövülen kadını göz önüne getirince, siz mısır polisinden de kötü, mısır polisinden de fazla "yatacak yeri olmayan" insanlarsınız.

sözüm meclisten dışarı yada istisnalar kaideyi bozmaz gibi sözler söyleme ihtiyacı bile duymuyorum.



ayrıca ben bu yazıyı afganistandaki amerikan askerlerine de yazıyorum. kahkahalar eşliğinde odaya getirdikleri bir koyunun kafasına beyzbol sopasıyla vurarak, hemde defalarca vurarak öldüren o orospu çocuğu askerlere yazıyorum. nerde kaldı barış gücü? nerde kaldı olayları düzeltme savaşı? yapabildiğiniz bu mudur? evet budur. o hayvan can taşımıyor mu? evet taşıyor. peki siz can taşıyor musunuz? hayır taşımıyorsunuz. eğer sizler can taşıyor olsaydınız, kafanıza inecek bir beyzbol sopası sonucunda nasıl acı çekeceğinizi, ölüme nasıl merhaba diyeceğinizi biliyor olurdunuz. dövülerek öldüğünüzü düşünebilmek, adım adım ölüyor, aldığınız her darbeyle sona nasıl yaklaştığınızı biliyor olurdunuz.


ben bu yazıyı bir de brezilyada çocuğunun önünde ufacıcık bir köpeği döven, yerden alıp duvarlara fırlatan, çocuğunun önünde tekmeleyerek ölümüne sebep olan kadına yazıyorum. sana kadın diyorum, anne demiyorum. çünkü sen anne olabilecek bir varlık değilsin. o çocuğun karşısında bu şiddeti uygulayarak nasıl bir psikopat yetiştirmek üzere olduğunun farkında değilsin. sen hırpaladığın, dövdüğün, yerden yere vurduğun o ufacıcık köpeğe ne acılar yaşattığının farkında değilsin. hiçbiriniz acının farkında değilsiniz.


bugün günlerden pazar. ufak çaplı bir blog yazarıyım. genelde gündelik, komik olayları, gözlemlerimi yazmayı tercih ederim, ama bugün bunu yapamadım. sabah haberleri, gazeteleri okumak istediğimde karşıma çıkan görüntüler sonrasında zaten nefret ettiğim insanlardan bir kez daha nefret ettim. bu kadar mı vahşi olundu? bu kadar mı cani olundu? zarar vermek, herhangi bir canlıya acı çektirmek bu kadar mı yaygın oldu? peki ya öldürmek? pazar sabahına güzel başlamamız gerekmez miydi? belki de recep ivedik filmlerinde çok güldüğümüz replik bir kez daha hepimizin beyinlerine kazınmalı:


"eğer onlar insansa ben hayvanım!"

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder