12 Şubat 2012

"Perşembe" Kıvamında

Bugün twitter hesabımda bir yazı paylaştım,
hayat bazen biraz çılgın olmalı; yoksa bir araya gelmiş bir sürü "Perşembe"den ibaret olurdu sadece.
"Perşembe" günü gibi bazılarımızın hayatları. hatta çoğumuzun hayatları çoğu zaman bir "Perşembe". risksiz, heyecansız, rutin, zevksiz ve çılgınlıktan uzak. çoğumuz, yaşlandığımızda torunlarımıza anlatabileceğimiz heyecanlı hikayeleri yaşamayı göze almadan geçiriyoruz günlerimizi. bir nevi memur zihniyeti değil mi bu? peki ben bu çoğunluktan farklı mıyım? en azından o çoğunluğa girmediğimi bilecek kadar da olsa farklıyım.


herkes gibi benim de iyi kötü bir çok yaşadığım, başımdan geçen hikayelerim var. benimkiler daha çok ilişkiler üzerine olsa da, bu konuda hayatın diğer alanlarında da başarısız sayılmam. ileride 65 yaşıma geldiğimde, kocamı benden önce gönderdiğimde, çocuklarımın çocukları kucağıma oturduğunda, onlara "bakın zamanında burda piercing vardı..." ve "ah bilseniz zamanında ne haltlar yedim..." ile başlayan cümleler kurmak için, geriye dönüp baktığımda çok fazla pişmanlık yaşamamak için çaba sarf ediyorum. belki biraz ileri görüşlülüktür, belki başıma gelecekleri bilmektir, belki de bir Jedi yetisidir; ama bildiğim bir şey var ki o da zamanı geldiğinde bu günlerde bir sikim yapmadığım için pişman olacağım.


herkes gibi benim de iyi kötü, büyük küçük, imkanlı imkansız hayallerim, isteklerim, arzularım ve hedeflerim var. tamam kabul ediyorum %60'ı imkansızsa bile; %40 da büyük bir orandır imkanı olan hayaller için. peki ben bunlar için birşey yapıyor muyum? evet yapıyorum; çok net cevaplayabilirim. arkadaşlarımın çoğuna, çoğu sefer, çoğu aynı cümleleri kurdum. hayatın her günü tadına sadece bir sefer bakabileceğimiz bir pasta dilimi; yerken tüm iştahımızı kabartarak ve tadına doyarak yemeliyiz.


%40'lık dilime giren bir iphone alma isteğim vardı ki gerçekleştirebildim. 2 aydır kullanıyorum ve kendime en sonunda şu cümleyi kuruyorum "iphone geldi mertlik bozuldu!" metrobüs seyahatlerimde insanları telefonla uğraşmaktan gözlemleyemez oldum. oyun oynamaktan, sosyal ağlarda gezinmekten kitap okuyamaz oldum. haa diyorum ki belki de bir hevestir, ilk başlarda böyle oluyordur diye ama sonra kafamı kaldırıp çevreme bakıyorum, elinde iphone olanların çoğu yeni almış gibi görünmüyorlar. rutine bağlanmış insan modelleri. gereksiz kalabalık yapan canlılar topluluğu. teknolojiye hiçbir zaman karşı olan bir kişi olmadım ama insanlar kendilerini anlaşılmaz bir şekilde kaptırıp; sokakları, doğallığı unutuyorlar. biz iki tarafın da arasında kalmış bir nesiliz; ayak uydurmaya çalışıp, hem teknolojinin hem de sokakların ekmeğini yiyen gençleriz...


son zamanlarda metrobüste dikkatimi çekecek derecede yakışıklı birilerine denk gelemiyorum. nereye kayboldular ya da  soğukla birlikte uykuya mı yattılar emin değilim. cuma günü metroyla Taksime gitmem gerektiğinde bir adam ile burun buruna yolculuk yapmak zorunda kaldım. insanda arzu uyandıran deri ceketli yabancı. bana yabancı. tanısam belki yabancılık çekmezdik. kısa sürdü ama aşkımız; meğerse ayrı durakların insanlarıymışız. 


uzun zaman olmuştu yazı yazmayalı.. esasında yazacak çok şey var, çok kelimem, çok cümlem var ama henüz zamanı değil. burdan yurt dışında yaşayan akrabalarıma selam gönderiyor, yarışmacı arkadaşlara formaliteden başarılar diliyorum.


NOT: kadıköy evlendirme dairesinin bahçesinde, ben metrobüse giderken aksi yönde bana doğru gelen adam; seninle haftada en az 2 sefer karşılaşıyoruz. bana attığın o bakış, kırlaşmış saçlarına rağmen siyah sakalların ve serserice giyim tarzın sabahları işe giderken hayallerimi süslüyor. tepem atarsa bu gidişle seni durdurabilirim. akıllı ol, ayarla saatini her gün denk gelelim!

1 yorum: